Abstract:
ABSTRACT
This study compares The Grace of Mary Traverse (1985) and The Love of The Nightingale (1988), by Timberlake Wertenbaker and Hamlet (1566) and Twelfth Night, (1601) by William Shakespeare, from a feminist perspective. This study elaborates on the above-mentioned works discussing and focusing on the identity of women, discussing the problems of oppression, marginalization and injustice that women face in a society. This study elaborates on the extent of the problems suffered by women over time, as it links the modern literary works of Timberlake Wertenbaker to the old literary works of William Shakespeare. Wertenbaker presented women as oppressed and marginalized, in addition to other problems that women face, including rape, physical mutilation, and attempts to silence women from demanding their rights or even defending themselves. On the other hand, William Shakespeare presents women as irrational and acting according to emotions that always lead them to wrong decisions. All this is in addition to the role of the patriarchal society in exacerbating those problems. As a result, there was inequality between men and women and limit women to managing the home and raising children.
ÖZ
Bu çalışma Timberlake Wertenbaker ve Hamlet (1566) tarafından yazılan The Grace of Mary Traverse (1985) ve The Love of The Nightingale (1988) ile William Shakespeare'in Twelfth Night (1601) adlı yapıtlarını feminist bir bakış açısıyla karşılaştırmaktadır. Bu çalışma, kadınların bir toplumda karşı karşıya kaldıkları baskı, ötekileştirme ve adaletsizlik sorunlarını tartışan ve kadın kimliğine odaklanan yukarıda bahsedilen çalışmaları detaylandırmaktadır. Bu çalışma, Timberlake Wertenbaker'ın modern edebi eserlerini William Shakespeare'in eski edebi eserlerine bağladığı için, kadınların zaman içinde yaşadıkları sorunların boyutunu ele almaktadır. Wertenbaker, tecavüz, fiziksel sakatlama ve kadınları haklarını talep etmekten ve hatta kendilerini savunmaktan susturma girişimleri gibi kadınların karşılaştıkları diğer sorunlara ek olarak, kadın kimliğini ezilmiş ve marjinalleştirilmiş olarak sundu. Öte yandan William Shakespeare, kadınları mantıksız ve onları her zaman yanlış kararlara götüren duygulara göre hareket eden kişiler olarak sunar. Bütün bunlar, ataerkil toplumun bu sorunları alevlendirmedeki rolüne ektir. Sonuç olarak, kadın ve erkek arasında eşitsizlik vardı ve kadınları evi yönetmek ve çocuk yetiştirmekle sınırladı.
