Karabük Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@Karabük, Karabük Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Energy management in microgrids using model-free deep reinforcement learning approach
(Institute of Electrical and Electronics Engineers (IEEE), 10-01-2025) Talab, Odia A.; Avci, Isa
Electric power systems are undergoing rapid modernization driven by advancements in smart-grid technologies, and microgrids (MGs) play a crucial role in integrating renewable energy sources (RESs), such as wind and solar energy, into existing grids. MGs offer a flexible and efficient framework for accommodating dispersed energy resources. However, the intermittent nature of renewable sources, coupled with the rising demand for Electric Vehicles (EVs) and fast charging stations (FCSs), poses significant challenges to the stability and efficiency of microgrid (MG) operations. These challenges stem from the uncertainties in both energy generation and fluctuating demand patterns, making efficient energy management in MG a complex task. This study introduces a novel model-free strategy for real-time energy management in MG aimed at addressing uncertainties without the need for traditional uncertainty modeling techniques. Unlike conventional methods, the proposed approach enhances MG performance by minimizing power losses and operational costs. The problem is formulated as a Markov Decision Process (MDP) with well-defined objectives. To optimize decision-making, an actor-critic-based Deep Deterministic Policy Gradient (DDPG) algorithm is developed, leveraging reinforcement learning (RL) to adapt dynamically to changing system conditions. Comprehensive numerical simulations demonstrated the effectiveness of the proposed strategy. The results show a total cost of 51.8770 €ct/kWh, representing a reduction of 3.19% compared to the Dueling Deep Q Network (Dueling DQN) and 4% compared to the Deep Q Network (DQN). This highlights the robustness and scalability of the proposed model-free approach for modern MG energy management.
Evaluation of antibacterial and biocompatibility of radiopaque bioactive glass-based endodontic cements
(Elsevier, 2025-01-06) Saud, A. Najah; Koç, Erkan; Özdemir, Olcay; Cetin Y.; Yildizhan Y.
This study evaluated the antibacterial properties, hemocompatibility, cytotoxicity, and genotoxicity of bioactive glass ceramic-based endodontic cement formulated with various radiopaque active ingredients with varying concentrations (0, 15, and 20 wt%). Antibacterial activity against E. faecalis was assessed using colony-forming unit (CFU) assays. The results showed significant antimicrobial activity of the bioactive glass-based cement, which was enhanced by adding radiopaque active ingredients. Lanthanum oxide exhibited the highest antibacterial activity at a concentration of 20 %, reducing the CFU count from 6,000,000 (control) to 1,190,000. Bismuth oxide and samarium oxide also showed dose-dependent improvements in antibacterial properties. Hemocompatibility analysis revealed that all cement samples, including those containing radiopaque agents, remained nonhemolytic after 1-h- and 24-h incubation, indicating excellent compatibility with human blood. Cell viability testing with the L929 cell line showed that the cement samples achieved the required cell viability threshold of 70 % according to ISO 10993–5:2009 over 1, 3, and 7 days of exposure. Genotoxicity assessment using comet assay revealed no detectable DNA damage in the cement samples compared to the negative control. These comprehensive results confirm the biocompatibility and strong antibacterial properties of the bioactive glass ceramic-based endodontic cement samples containing various radiopacity agents.
Erken cumhuriyet döneminde alman heykeltıraşlar ve eserleri
(Karabük Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Efe, Gülüstan; Uzun, Tolga
Osmanlı döneminde ilk figürlü heykel örnekleri 19. yüzyılda görülmüştür. 1839 yılında Tanzimat’ın ilanı ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda batı etkisi bir çok alanda görülmeye başlanmıştır. 1867 yılında Sultan Abdülaziz Avrupa seyahatine çıkmış meydanlar ve parklar gibi kamuya açık alanlarda gördüğü imparatorların görkemli anıtlarından etkilenmiştir. Yurda döndükten sonra bir büst ve atlı bir heykel siparişi veren Abdülaziz böylece heykelini yaptıran ilk Osmanlı padişahı olmuştur. Heykelin Osmanlı döneminde asıl gelişimi 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebinin açılması ile olmuştur. Burası resim, heykel, mimari gibi sanat dallarında eğitim verecek bir sanat okuludur. Heykel eğitimi de ilk kez bu okulda verilmiştir. Okulun heykel bölümünün başına aynı zamanda müdür yardımcısı da olan Yervant Osgan Efendi isimli azınlık bir heykeltıraş geçmiştir. Mektebin heykel derslerini veren Yervant Osgan daha sonra Cumhuriyet Dönemi’nde bir çok anıt yapacak olan Türk heykeltıraşlarında hocası olmuştur.
Cumhuriyetin ilanından sonra modern cumhuriyetin inşası sürecinde sanatın bir çok alanında sanatçı ihtiyacı oluşmuştur. Bu süreci görsel olarak yansıtacak alanlar mimari ve heykel sanatı olmuştur. Cumhuriyet’in henüz yeni kurulduğu bu yıllarda alanında uzman sanatçıların olmayışı ve yetenekli öğrencilerin yurt dışı eğitimine gitmesi ile yabancı sanatçılara yönelinmiştir. Cumhuriyetin ilk heykel örnekleri Atatürk’ün çeşitli iller de yer alan anıtları olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan bu Atatürk anıtları yabancı heykeltıraşlara sipariş edilmiştir. Bir süre sonra artık Türk öğrenciler yetişip alanlarında uzman heykeltıraş olmuşlar ve Atatürk anıtları da dahil bir çok heykel projelerini artık Türk heykel sanatçıları yapmaya başlamıştır. Mimari ve heykel alanlarında Erken cumhuriyet döneminde çoğunlukla Alman sanatçıların tercih edilmesinde Türk-Alman ilişkilerinin etkisi olmuştur. Osmanlı döneminde ittifak ile başlayan bu ilişkiler devamında dostluğa dönüşmüştür. Bu süreçte de Alman bilim adamları, sanatçılar ve Alman vatandaşları Osmanlı topraklarına gelmiş ve kendileri için Alman okulları ve hastaneleri inşa etmişlerdir. Türk-Alman ittifakı ile Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılmıştır. Özellikle heykel alanında Almanya’da döküm teknolojisinin ileride oluşu bu sanat dalında Almanların ön plana çıkmasını sağlamıştır. Dolaysıyla Cumhuriyet’in erken döneminde Heinrich Krippel, Anton Hanak, Josef Thorak ve Rudolf Belling isimlerinde 4 Alman kökenli heykeltıraş ülkemizin ilk heykel örneklerini yapmışladır. Bu sanatçıların Ankara, İstanbul ve diğer illerde de eserleri yer almaktadır. II. Dünya Savaşı’na giden süreçte de Almanya’da yeni yönetim ile sorun yaşamaya başlayan bir çok Alman kökenli mimar, mühendis ve heykeltıraş Türkiye’ye sığınıp bir süre Türkiye de yaşamışlardır. Heykel alanında da Rudolf Belling bu sanatçılar içinde yer almaktadır Bir çok esere de imza atan bu sanatçılar ayrıca üniversitelerde eğitim vermiştir. Savaşın bitmesi ile ülkemizde ki Alman kökenli sanatçılar ülkelerinden tekrar davet almış ve Almanya’ya geri dönmüşlerdir.
Setan geliştirici katkılı dizel/ kenevir yağı yakıt karışımlarının dizel motor performans ve emisyon etkilerinin araştırılması ve optimizasyonu
(Karabük Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Baylak, Mustafa Oğuz Kaan; Akay, Mehmet Emin
Fosil yakıtların içten yanmalı motorlu taşıtlarda kullanımının son yıllarda artması nedeniyle oluşan yüksek egzoz emisyonları alternatif yakıt arayışlarını hızlandırmıştır. Kullanılabilecek alternatif yakıtların birçoğunda dizel motorlar üzerinde revizyonlar yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, biyodizel yakıtlar ve yakıt karışımları ile yapılan birçok çalışmada dizel motorlarda revizyon yapılmadan alternatif yakıtlar kullanılmış, oluşan olumsuzlukların giderilmesi ve motor performasının artırılması ise yakıt katkı maddeleri ile sağlanmıştır.
Bu çalışmada kenevir tohumu yağı (sabit %5), üç farklı oranlarda setan artırıcı yakıt katkısı 2-EHN (%10, %12,5 ve %15) ve üç farklı oranlarda dizel yakıt (%85, %82,5 ve %80) ile yakıt karışımları elde edilmiştir. Oluşturulan yakıt karışımları ve saf dizel (%100 dizel) yakıtı, tek silindirli dizel motorda test edilerek fren özgül yakıt tüketimi
(FÖYT) ve egzoz emisyonları açısından incelenmiştir. Bu çalışmada ayrıca fren özgül yakıt tüketimi ve egzoz emisyonları için optimum 2-EHN oranı ve motor yükü, yanıt yüzey yöntemi (RSM) vasıtası ile belirlenmiştir. Deneylerde elde edilen sonuçlara göre kenevir tohumu yağının ve 2-EHN yakıt katkısının emisyon değerleri açısından en iyi sonuçları verdiği görülmüştür.
Emisyonlar açısından sonuçlar incelendiğinde, D100 yakıtına kıyasla genel olarak üç yakıt karışımı için düşük emisyon sonuçları elde edilmiştir. Yakıt karışımlarından D82.5K5E12.5 yakıtı; karbon monoksit (CO) oranında %27 azalma, hidrokarbon (HC) oranında %47 azalma ve karbondioksit (CO2) oranında %2,2 azalma elde edilmiştir. Oksijen (O2) oranı tüm yakıt karışımında %0,1-0,2 düşüş göstermiştir. Ancak azot oksit (NOX) oranı D82.5K5E12.5 karışımında %30 ile diğer karışımlara göre daha fazla artış göstermiştir.
Bu çalışma da ikinci aşamada RSM ile optimizasyon gerçekleştirilmiştir. Yapılan deneylerin sonuçları ışığında, emisyonlar ve fren özgül yakıt tüketimi RSM ile analiz edilmiş, korelasyon denklemleri oluşturulmuş ve bu denklemler aracılığıyla optimum parametreler tespit edilmiştir. RSM ile FÖYT ve diğer tüm emisyon değerlerinin minimum olması için optimizasyon yapılmıştır. Yapılan optimizasyon sonucunda yapılan yakıt karışımlarında, 2-EHN miktarının %6 artırılması ve 1.500 W motor yükünde emisyonlar için optimum sonuçları vereceği bulunmuştur. Daha sonra optimizasyon sonuçları doğrulanmış ve ortalama %2,78 bağıl hata ile optimizasyonun başarılı olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışma ile kenevir tohumu yağı, 2-EHN setan artırıcı ile dizel yakıt karışımının emisyonlar açısından iyi bir alternatif yakıt olabileceği görülmektedir. Birçok parametre ile yakıtların incelenmesi gerektiğinden RSM’nin uygun bir yöntem olduğu doğrulama deneyi ile görülmüştür.
Din, mezhep ve milli kimlik unsurlari bağlaminda iran-azerbaycan ilişkilerinin temel meseleleri
(Karabük Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Aghayev, Ali; Asker, Ali
Tarihe bakıldığında Azerbaycan Türkleri tarafından bölgede farklı zamanlarda değişik devletlerin kurulduğu görülmektedir. Safeviler, Afşarlar, Kaçarlar gibi Türk devletlerinin uzun yıllarla yönettiği coğrafya yaşanan savaşlar sonucunda Kaçar Hanedanı döneminde Gülistan (1813) ve Türkmençay (1828) antlaşmaları ile bölünmüştür. Bu antlaşmalarla bölgenin en önemli etnik faktörü olan Azerbaycan Türkleri birbirinden ayrılmış ve Azerbaycan milli kimliği parçalanmıştır. Bu minvalde Aras Nehri’nin kuzeyinde kalan kısım Rusya’nın, güneyinde kalan ve “Güney Azerbaycan” olarak adlandırılan bölge ise İran’ın yönetiminde kalmıştır. Bunu takiben Kaçar Hanedanı dağıldıktan sonra Pehlevi Hanedanı İran tahtına oturmuş ve Azerbaycan Türklerine karşı asimilasyon politikaları bu dönemden itibaren daha sık uygulanmaya başlanmıştır. Bu politikalara karşı çıkan Azerbaycan Türkleri 1945’te Seyit Cafer Pişeveri önderliğinde Güney Azerbaycan Milli Hükümetini kurmuş, ancak bu hükümet, bir yıl sonra, yani 1946 yılında son bulmuştur.
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Kuzey Azerbaycan bağımsızlığını yeniden kazanmıştır. 1991 yılında İran İslam Cumhuriyeti Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımış ve iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin temeli atılmıştır. Ortak tarihi mirası ve pek çok kültürel değerleri paylaşan iki ülke, devlet yapısı ve yönetim açısından birbirinden oldukça farklıdır. İslam Devrimi ile İslami yönetim şeklini benimseyen İran ve onun tam aksine seküler bir devlet olan Azerbaycan arasında siyasi, hukuki ve yönetimsel açıdan derin farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca bu iki devlet arasında zaman zaman Güney Azerbaycan meselesi de bazen açıktan, bazen de dolaylı yoldan bir sorun haline gelmektedir. 2020’de yaşanan 44 günlük II. Karabağ Savaşı ve Azerbaycan’ın kazanmış olduğu mutlak zafer Kafkasya’daki dengeleri değiştirirken, iki ülke arasındaki ilişkileri yeni boyuta taşımıştır.