Yazar "Saglam, Nevzat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe According to Archive Sources Salahaddin Ayyubi's Foundations in Jerusalem(Karabuk Univ, 2017) Saglam, NevzatJerusalem was remained under the dominion of the Latin kings for eighty-eight years untill conquered by Salahaddin Ayyubi. Salahaddin Ayyubi, who started an intensive work for reconstruction of the city following the conquest, has pioneered many services in areas of education, health, religion and culture with his foundation works. Although Salahaddin Ayyubi's work on charitable foundations in Jerusalem is included in previous studies conducted on the history of Jerusalem, but no independent work specific to this issue has been done. In this article, archival documents that have not been published before were evaluated and the issues related to the foundations established by Salahaddin Ayyubi in Jerusalem and the administration of these foundations, especially in the recent periods of the Ottoman Empire, have been highlighted. Besides, the negative effects of negative developments in Jerusalem in the form of building and construction of temples on Salahaddin Eyyubi foundations has also been pointed out.Öğe Arşiv kaynaklarina göre istanbul'a kirim ve kafkas göçleri (1858-1864)(2020) Saglam, NevzatKırım ve Kafkasya tarih boyunca Osmanlı devleti ile Rusya arasında mücadele alanı olmuştur. Osmanlı Devleti 1783'te Kırım'da, 1828-1829 Osmanlı Rus savaşı soncunda da Kafkasya'da hâkimiyetini kaybetmiştir. Karadeniz'in kuzeyinde hâkimiyet kurmak isteyen Rusya Kırım topraklarını, Hindistan'a doğru genişlemek için de Kafkasya'yı Türk ve Müslüman kitlelerden arındırarak bölgeyi Ruslaştırmak istiyordu. Bu yüzden Osmanlı Devleti'nin Rusya karşısındaki yenilgileri bölge halkının daha çok baskıya maruz kalması anlamına geliyordu. Nitekim Rusya'nın Kırım Savaşından sonra uyguladığı dini, siyasi, sosyal ve ekonomik baskılar Kırım ve Kafkasya topraklarından devam eden göç hareketlerinin kitlesel boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. Bu çalışmada Kırım Savaşı'nı takip eden yıllardan Çerkes Sürgününe kadar 1858-1864 arasındaki göçlerde İstanbul'a gelen Kırım ve Kafkas muhacirleri ele alınmıştır. Bu çerçevede göçmenlerin İstanbul'a ayak basmalarından kalıcı yerleşim yerlerine sevklerine kadar geçen süreçte yaşananlar ve karşılaşılan problemlerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Devletin göçmenlere yaklaşımı, İstanbul'da barındırıldıkları yerler ve Anadolu'da sevk edildikleri bölgelere dair bilgiler verilmiştir. Çalışmada göçmenlerin kaydedildikleri nüfus defterleri ve arşiv belgeleri başta olmak üzere yayımlanmış eserlerden yararlanılmıştır. Defterlerdeki verilerden hareketle göçmenlerin aile yapıları ve yaş ortalamalarına ilişkin bilgilere de yer verilmiştir.Öğe Kabilesini islam'la şereflendiren sahabî; tufeyl bin amr ed-devsî(2020) Saglam, NevzatHz. Peygamber vahye muhatap olduktan sonra aile efradından başlamak üzere yakınlarını ve mensubu olduğu Kureyş kabilesini İslam'a davete başlamıştır. Ancak Kureyş kabilesinin ileri gelenleri onun davetini kabul etmedikleri gibi İslam'ın yayılmasına engellemek için de büyük bir gayret için girmişlerdir. Özellikle hac, umre veya ticaret için Mekke'ye gelenleri karşılayarak Hz. Peygamberle görüşmemeleri ve sözlerine kulak vermemeleri konusunda uyarıda bulunmuşlardır. Mecnun, kâhin ve sihirbaz gibi iftiralarla da sözlerine itibar edilmemesine çalışmışlardır. Bir gün Mekke'ye Yemen'den Tufeyl bin Amr ed-Devsî isimli putperest bir şahıs gelmiştir. Kureyşliler daha önceden tanıdıkları ve kabilesi içinde saygınlığı olduğunu bildikleri Tufeyl'i baba ile oğlu, eşleri ve kardeşleri birbirinden ayırdığını dile getirerek Hz. Peygamberi dinlememesi ve onunla konuşmaması hususunda ikaz etmişlerdir. Kureyş müşriklerinin ısrarları üzerine kulaklarına pamuk tıkayan Tufeyl bin Amr, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırt edebilecek kabiliyete sahip olduğunu düşünerek, Hz. Peygamberi dinlemiş ve duyduğu güzel sözler karşısında Müslüman olmuştur. Bu çalışmada Tufeyl bin Amr'ın Mekke'ye gelip Müslüman olduktan sonra başta aile efradı olmak üzere kabilesini İslam'a daveti, Hz. Peygamberle beraberliği ve Yemame Savaşı'nda şehit olmasına kadar geçen hadiseler ele alınmıştır.Öğe Kara dâvud paşa camii imâreti vakfi(2018) Saglam, NevzatKaynağını Kur’an ve sünnetten alan vakıf, Hz. Peygamberden itibaren Müslümanlarınadeta birbiriyle yarıştıkları bir hizmet alanı olmuştur. Hayır, hasenat,şefkat, merhamet, yardımlaşma gibi değerler ve duygularla yaşayanvakıflar, yüzyıllarca bir hayır müessesesi olarak toplum hayatında sosyal,ekonomik, dini, ilmi sahalarda önemli hizmetler görmüşlerdir. Osmanlı dönemidevlet ricalinden Kara Dâvud Paşa da Üsküdar’da bir vakıf eseri olarakyaptırdığı, Camii ve imarethanesiyle ismini ebedileştirmiştir. Ancak kendiadıyla anılan Camii halen ayakta ise de imârethane kısmı mevcut değildir.Bu çalışmada vakfiyesi ve arşiv belgeleri ışığında Kara Dâvud Paşa CamiiVakfı'nın kuruluşu, idaresi, gayr-i menkulleri ve gelirleri ele alınmaktadır.Öğe Samsun ve civarinda ermeni ve rumlarin faaliyetleri (1880-1920)(2021) Saglam, Nevzat18 ve 19. yüzyılda Avrupa’da meydana gelen siyasi ve ekonomik gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin devlet ve toplum yapısında da değişikliklere neden olmuş ve Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerde bağımsızlık fikrinin doğurmasına ön ayak olmuştur. Osmanlı Devleti’nin gücünü kaybetmesinden yararlanan Ermeniler ve Rumlar, batılı devletlerin vaatleri doğrultusunda bağımsız bir devlet kurma hayali içine girerek, onlarla iş birliği yapma yoluna gitmiş ve isyana kalkışmışlardır. Bir tarafta Karadeniz bölgesinde Pontus adıyla bir devlet kurmak isteyen Rumlar, diğer tarafta doğuda bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmak isteyen Ermeniler, ülkenin hemen her tarafında muhtelif isimlerle komitalar, cemiyetler kurarak teşkilatlanmışlardır. Hem Ermeniler hem Rumlar kurdukları silahlı çetelerle Trabzon’dan Samsun’a kadar sahil şeridi boyunca eşkıyalık faaliyetlerinde ve birçok katliamlarda bulunmuşlardır.Öğe Tersâne âmire açısından terme'nin önemi(2018) Saglam, NevzatCanik Sancağı'na bağlı kazalardan biri olan Terme, yüzyıllar öncesine uzanan tarihi geçmişesahiptir. Tarihî süreç içinde muhtelif milletlerin hâkimiyetinde kalmış, erken dönemlerdeOsmanlı hâkimiyetine girmiştir. Osmanlının erken dönemlerinden itibaren başta Samsun veSinop tersâneleri olmak üzere Tersâne-i Âmire için önemli malzemelerden biri olan kendirihtiyacının karşılandığı kazalardan birisi de Terme olmuştur. Bu çerçevede, Terme'ye bağlıbirçok köy kendir ocakları olarak tespit ve tayin edilmiştir. Diğer taraftan Tersâne-i Âmire'deinşa edilen gemiler ile Tophâne'de imal edilen topların kundakları için gerekli kerestenin teminedildiği kazalar arasında, yine geniş ormanlara sahip Terme de yer almıştır. Bu çalışmadaOsmanlı döneminde Tersâne'nin en önemli ihtiyaçlarından olan kendir ve kereste teminindeTerme'nin yeri ve önemi ele alınmıştır. Bu bağlamda vergiden muaf tutularak kendir üretimiylegörevli köyler, kerestelerin kesimi, sahillere indirilmesi ve Dersaadet'e nakline ilişkin hususlarortaya konulmaya çalışılmıştır.Öğe Vakanüvis ahmed vâsıf efendi'nin tarihçiliği ve kaynakları kullanma usulü(2019) Saglam, NevzatOsmanlı tarihi kaynakları arasında devletin resmî tarihçisi sıfatıyla vakanüvislerinyazdıkları tarihler önemli bir yer tutmaktadır. Vakanüvisler sadece yaşadıklarıdönemin olaylarını kaleme almakla kalmamışlar, kesintisiz bir tarih oluşturmak içinkendilerinden önce yazılmamış dönemin olaylarını da kaleme almışlardır.Bu müverrihler arasında Mehâsinü'l-Âsâr ve Hak?iku'l-Ahbâr adıyla bir eser telif etmişolan Ahmed Vâsıf Efendi, seçkin bir yere sahiptir. Ahmed Vâsıf on beş yılı bulanvakanüvislik görevinin de kazandırdığı tecrübeyle kendisine has üslûbu ve tarihanlayışıyla Osmanlı devletinin fasilalar olmakla birlikte, 1166-1219/1752-1805 yıllarınıkapsayan yaklaşık elli yıllık tarihini yazmıştır. Bu çalışmada, Vâsıf'ın tarih anlayışı,üslubu ve tarihinin 1166-1188/1752-1774 yıllarını kapsayan kaynakları, bu kaynaklarıkullanma usulü ele alınmıştır.Öğe Xvii. Yüzyıl ortalarında kiğı sancağında iskân ve toplum yapısı(2019) Saglam, NevzatTarih boyunca birçok devletlerin hakimiyetinde kalan, bugün ise Bingöl'e bağlı bir ilçe olan Kiğı, 1514 yılında Osmanlı idaresine geçmiştir. Bu tarihten sonra birçok nahiye ve bu nahiyelere bağlı köyleri ve mezraaları bünyesinde barındıran bir liva/sancak olarak teşekkül etmiştir. Bilindiği üzere Tapu Tahrir ve Maliyeden Müdevver Defterler, Osmanlı tarihinin özellikle sosyal ve iktisat tarihi sahasında yapılacak araştırmalar için ilk elden kaynak özelliğine sahip önemli arşiv malzemeleri arasında yer almaktadır. Osmanlı Arşivi'nde 5152 numarada kayıtlı, 1052/1642 tarihli Maliyeden Müdevver Defterin 1046-1120 sayfaları arasında yer alan Kiğı ve köylerine ait kısmı bu çalışmanın kaynağını teşkil etmektedir. Bu çalışmada söz konusu defter çerçevesinde, 1642 tarihinde Kiğı kasabası merkezi ile köylerinde yaşayan Müslüman ve zimmî nüfus, vergi ile yükümlü olan ve olmayan haneler, timar sahipleri, sipahizâdeler, seyyidler, imamlar, vakıf görevlileri, bazı cemaat ve aşiretler tespit edilmiş ve bunlar hakkında bilgi verilmiştir.