Yazar "Sunay, Didem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aile hekimliği polikliniğine sporcu sağlık raporu için başvuran preeksitasyon sendromlu bir hasta: olgu sunumu(2018) Benli, Ali Ramazan; Cebecık, Ayla; Ersoy, Süleyman; Sunay, DidemSpora katılım öncesi muayene, aile hekimliği pratiğinde sorumluluğu artıran önemli bir durumdur. Sporda ani ölümlerin nedenlerinden birisi de kalpte ileti bozukluklarıdır. Wolf-Parkinson White sendromu elektrokardiyogramda kısa PR mesafesi ile karşımıza çıkan kısa PR sendromlarından biridir. Bu olguda aile hekimliği polikliniğinde spora katılım öncesi muayene için gelen, herhangi bir yakınması olmayan 14 yaşında kız çocuğunun çekilen EKG’ sinde kısa PR sendromu tespit edilmesi konu edilmiştir. Kardiyolojiye sevk edilen hastaya kardiyoloji tarafından ablasyon tedavisi uygulanmıştır. Bu olgu çerçevesinde aile hekimliğinde spora katılım öncesi muayene için başvuranlarda kardiyak değerlendirmenin önemini vurgulamak amaçlandı.Öğe Changing Efficacy of Wet Cupping Therapy in Migraine with Lunar Phase: A Self-Controlled Interventional Study(Int Scientific Information, Inc, 2017) Benli, Ali Ramazan; Sunay, DidemBackground: The aim of this study was to evaluate the effect of blood-letting with wet cupping therapy (WCT) in migraine treatment and to determine whether there was any difference according to the phase of the moon when the treatment was applied. Material/Methods: This self-controlled study was conducted in Karabuk between 2014 and 2016. Patients who were diagnosed with migraine were enrolled in the study. Migraine disability assessment questionnaire (MIDAS), demographic characteristics, migraine attack frequency and duration, and family history was used to assess the severity of headache. WCT was applied in 3 sessions and the questionnaire was administered before and 3 months after the final WCT session. Wilcoxon signed-rank test was used in pre-and posttreatment measurements, and the Chi-square test was used to check independence in two-way categorical tables. Results: A total of 85 patients were included. The reduction in MIDAS scores and number of migraine attacks was significantly greater in the WCT applications made in the first half of the month compared to those in the second half of the month. Although the reduction in visual analog scale (VAS) scores was greater in the second half of the month, it was also significant in the applications made in the first half of the month. Conclusions: WCT was found to be an effective treatment of migraine. The effect on MIDAS, VAS, and the number of attacks was significantly better when the application was made in the second half of the month compared to those made in the first half.Öğe A comparison of the efficacy of varenicline and bupropion and an evaluation of the effect of the medications in the context of the smoking cessation programme(European Publishing, 2017) Benli, Ali Ramazan; Erturhan, Selman; Oruc, Muhammet Ali; Kalpakci, Pinar; Sunay, Didem; Demirel, YeltekinBackground: Within the context of the support program for smoking cessation, initiated by the Turkish Ministry of Health in 2011, those who present at 'smoking cessation' centres and are found to be suitable for pharmacological treatment are given varenicline and bupropion free of charge. As the smoking cessation programme is centralized, the selection of the medication is made randomly to provide a fixed distribution rate. The aim of this study was to evaluate the efficacy of both varenicline and bupropion in smoking cessation and to evaluate the effect of the smoking cessation programme. Methods: A total of 405 individuals who met the study criteria were included in the study. Smoking habits and degree of dependence were determined in all the participants with the Fagerstrom test for nicotine dependence (FTND) and bupropion or varenicline therapy was initiated in those who were eligible. Patients were followed up at 15 days then at 1, 2, 3, 6 and 12 months after smoking cessation. A level of CO < 5 ppm and 'point prevalence abstinence' were used as the criteria of success for smoking cessation and this evaluation showed the non-smoking status in the previous 7 days. Results: The mean age of the participants was 35.19 +/- 7.73 years and 82.8% (n = 334) were male. Of the participants, 60.2% (n = 244) were given varenicline and 39.8% (n = 161) bupropion. The mean FTND and package/year was not significantly different between the groups. The rates of success in the 1st and 2nd weeks, and 1st, 3rd and 6th months were significantly higher in the varenicline group than in the bupropion group (p < 0.05). At the end of one year, the rate of smoking cessation was determined as 13.9% (n = 34) in the varenicline group and 6.2% (n = 10) in the bupropion gruop. The difference was statistically significant (p = 0.015). At the end of 1 year when the previous 7 days smoking status was evaluated with the 'point prevalence abstinence' measurement as the success criteria, success rates were 20.5% with varenicline and 18.6% with bupropion and the difference was not significant (p = 0.646). The individuals who used the medications for 45 days or longer were more successful in smoking cessation (p < 0.001). The most common reasons given for discontinuing the medication were the side-effects (31.5%). No significant difference was determined between the groups in respect of the side-effects observed. Conclusions: Although the rates of smoking cessation in all the other control points were higher with varenicline than with bupropion, no significant difference was found between the success rates of varenicline and bupropion used in smoking cessation based on the last 7 days at the end of one year. Those who used the medications for 45 days or longer were more successful in smoking cessation.Öğe Diyabetik hastaların diyabetik ayak ve ayak bakımıyla ilgili bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi(2016) Yücel, Feyza; Sunay, DidemAmaç: Diyabetli (DM) hastaların diyabetik ayak (DA) ve ayak bakımı ile ilgili bilgi, tutum ve davranışlarını ve ilişkili faktörleri değerlendirmek. Materyal ve Metot: Kesitsel tipteki çalışmaya Mayıs-Ağustos 2014 tarihleri arasında, DM tanısıyla takip ve tedavi için Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Poliklinikleri'ne başvuran hastalar dahil edildi. Çalışma verileri, araştırmacı tarafından hazırlanan ve hastaların sosyo-demografik özellikleri, DA'la ilgili bilgi, tutum ve davranış düzeyini sorgulayan 56 sorudan oluşan anket formu ile toplandı. Sorulara verilen doğru cevaplar '1', yanlış cevaplar '0' puan olarak değerlendirildi. Ham puanlar hesaplandıktan sonra elde edilen puanlar yüzlük standart puana çevrildi. Tüm hastalara boy, vücut ağırlığı, kan basıncı ölçümleri ve ayak muayenesi yapıldı, üre, kreatinin, açlık tokluk kan glukozu düzeyleri değerlendirildi. Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde frekans ve yüzdesel dağılımların yanında, değişkenler arasındaki ilişki korelasyon analizi ve Ki-Kare analizi, gruplar arasında değerlerin karşılaştırılmasında Mann-Whitney U ve Kruskall-Wallis H testi kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 176 hastanın %78,98'i (n=139) kadın %21,02'i (n=37) erkekti. Yaş ortalaması 57,96±10,60 yıldı. Hastaların %54,55'inde (n:96) hipertansiyon mevcuttu. Yüzde %9,70'inde (n:17) ayak yarası, %3,40'ında (n:6) ayak yarası nedeniyle hastanede yatış, %2,80'inde (n:5) operasyon öyküsü vardı. Yüzde 45,50'si (n:80) düzenli ayak bakımı yaptığını, %79,00'u (n:139) ayak tabanlarını düzenli kontrol ettiğini, %25,60'ı (n:45) giyinmeden önce ayakkabısının içini kontrol ettiğini belirtirken %54,00'ü (n:95) evde ya da dışarıda yalınayak yürüdüğünü belirtti. Muayene bulgularına göre %50,00 (n:88) hastanın DA için yüksek risk grubunda yer aldığı saptandı. Katılımcıların % 64,80'i (n:114) DM ilişkin, %90,90'ı (n:160) da DA ve ayak bakımıyla ilgili herhangi bir eğitim almamıştı. Düzenli ayak bakımı yapanların %93,80'i, yapmayanların %82,30'u DM'li hastaların düzenli ayak bakımı yapması gerektiğini belirtti. Hastaların ortalama bilgi düzeyi puanı 100 üzerinden 70,58±21,12; tutum ve davranış puanı 48,13±13,28 idi. Bilgi düzeyi ile tutum ve davranış puanı arasında pozitif korelasyon saptandı (p=0,02). Cinsiyet, eğitim, DM ilişkin eğitim alma durumu ve tedavi şeklinin bilgi, tutum ve davranış üzerine etkisi saptanmadı. DM tanı süresi, kontrol sıklığı ve DA için risk durumunun bilgi düzeyine etkisi yokken tutum ve davranış puanlarının 10-20 yıldır takip edilenlerde, düzenli kontrole gidenlerde ve DA için yüksek risk taşıyanlarda daha yüksek olduğu saptandı (sırasıyla p=0,007, p=0,04 ve p=0,02). Ailesinde başka DM'li hasta olanların bilgi, tutum ve davranış puanları olmayanlara göre daha yüksekti (sırasıyla p=0,003 ve p=0,004). Sonuç: Diyabetik hastaların DA ve ayak bakımı ile ilgili eğitim almadıkları, bilgileri yeterli olsa dahi bildiklerini uygulamadıkları görülmektedir. Standardize edilmiş DM ve diyabetik ayak eğitimi tüm hastalara düzenli aralıklarla verilmeli ve eğitimde vurgulanan noktaların uygulanma durumu yakından takip edilmelidir.Öğe The Effect of Hormone Replacement Therapy on Postmenopausal Sternoclavicular Joint Arthritis(Derman Medical Publ, 2017) Mutlu, Sibel; Mutlu, Tansel; Benli, Ali Ramazan; Sunay, DidemAim: To investigate the effect of hormone replacement therapy on the treatment of postmenopausal sternoclavicular joint (SCJ) arthritis. Material and Method: This cross-sectional study included postmenopausal female patients who presented with complaints of pain and swelling in the SCJ at the Orthopaedics Polyclinic of Karabuk University Training and Research Hospital between September 2014 and September 2016. After the imaging and laboratory tests required for evaluation by an orthopaedic specialist, the patients were referred to the Gynaecology Department for evaluation in respect of postmenopausal symptoms and hormone replacement therapy (HRT). For those with indications, HRT was started. The treatment protocol for SCJ arthritis was applied to all patients by the orthopaedics specialist. The patients were separated into two groups: those receiving HRT (Group 1) and those not receiving HRT (Group 2). The sociodemographic and clinical characteristics and laboratory test results were recorded for all patients. All the patients were evaluated by the orthopaedic specialist at the 1st, 3rd, 6th, and 12th month of treatment using the Rockwood Scale (RS) and the Visual Analog Scale (VAS) for pain. Results: A total of 92 patients met the study criteria and were included for evaluation. As 13 patients did not attend follow-up examinations, they were excluded and the study was completed with 79 patients. Group 1 comprised 38 patients who started HRT on the recommendation of the Gynaecology Department and Group 2 comprised 41 patients who were not taking HRT. The mean age of patients was 52.6 +/- 5.2 years in Group 1 and 54.1 +/- 4.8 years in Group 2. No statistically significant difference was determined between the groups in respect of age, imaging, and laboratory test results (p>0.05). The need for non-steroid anti-inflammatory drugs and intraarticular injection was statistically significantly lower in Group 1 compared to Group 2 (p=0.012, p=0.006 respectively). No difference was determined between the groups in respect of the VAS scores evaluated preoperatively and at 1 month of treatment (p=0.712, p=0.579, respectively). In Group 1, the VAS scores at 3 months (p=0.038), 6 months (p=0.0213), and 9 months (p<0.001) were determined to be statistically significantly lower than those of Group 2. The RS values of both groups were similar preoperatively and at 1 month (p=0.897, p=0.789, respectively), while the results of Group 1 were statistically significantly higher at 3 months (p=0.034), 6 months (p=0.0212), and 9 months (p=0.0392). At the end of 1 year, the results of both VAS and RS were similar in the two groups (p=0.676, p=0.867, respectively). Discussion: The results of this study showed that with the application of HRT when there were indications, postmenopausal SCJ arthritis was less symptomatic, improved in a shorter time, and required fewer tests and less medication.Öğe Irritant phytocontact dermatitis caused by buttercup at various times: A series of three patients(Modestum Ltd, 2018) Benli, Ali Ramazan; Oruc, Muhammet Ali; Erturhan, Selman; Sunay, DidemTraditional herbal medicine is very common in the Anatolian regions and has been used for centuries. In this study, it was aimed to show the course of dermatitis in cases of phyto contact dermatitis caused by buttercups when the patients presented at different times after the application. 3 patients who lived in the same region presented at the family practice clinic because of lesions which emerged after the topical application of plants from the Ranunculaceae family for knee pain. The patients presented on the 1st, 4th and 15th day respectively after application and were all diagnosed with irritant phyto contact dermatitis. In Turkey, particularly amongst the elderly, the use of herbal treatments is greater than has been estimated. Therefore, when family practitioners observe lesions particularly on joint surfaces, the use of plant extracts must be questioned.Öğe Knowledge, attitude and behaviours of hospital staff with regard to the occupational health and safety(2016) Benli, Ali Ramazan; Özenver, Fatma; Sürmen, Sevilay; Kayıs, Seyit Ali; Koyuncu, Murat; Sunay, DidemGiriş: İş sağlığı ve güvenliğinin temel amacı, çalışanların sağlıklarını korumak, güvenli ve sağlıklı bir ortamda çalışmalarını sağlamaktır. Bu araştırmada, hastane çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirmek amaçlanmıştır. Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmanın evreni, Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarından oluşturulmuştur. Katılımcıların demografik bilgilerini, kişisel koruyucu donanım (KKD) kullanımını, iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini ve uğradıkları iş kazalarını saptamak amacıyla, 4 bölüm ve 23 sorudan oluşan anket formu, 01.05.201531.05.2015 tarihleri arasında, çalışmaya katılmayı kabul eden çalışanlarla yüz, yüze görüşmelerle doldurulmuştur. Değişkenlere ait frekans ve yüzdesel dağılımların yanında, değişkenler arasındaki ilişki ki-kare analizi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışma evreni, çalışmanın yapıldığı dönemde Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, hizmet veren 1489 personel içinde direk hastayla temas eden 910 kişi ve staj yapan 140 öğrenciden oluşturulmuştur. Toplam 1050 kişiden, 532'si (%50.6) kişi çalışmaya katılmayı kabul etti. Çalışma grubunun %44,9'u hemşirelerden oluşmaktaydı, % 45,5'i servislerde çalışmakta idi. Katılımcıların %88,9'u çalıştığı birimde hangi KKD'leri kullanması gerektiğini bilmekteydi, %93,6'sı KKD kullanımın gerekli olduğunu, %93,6'sı KKD'lerin ulaşılabilir ortamda bulunduğunu, %84'ü KKD'leri kullanılması gereken yer ve zamanlarda kullandığını belirtmiştir. KKD'leri kullanmayanların %52,8'i iş yerindeki yoğunluktan dolayı kullanmadıklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların %94,1'i İSG kanunu ile ilgili eğitim verilmesinin gerekli olduğunu belirtmişlerdir. Katılımcılardan %33,1'i iş kazası geçirmiş olup, sadece %32,4'ü bildirim yaptığını belirtmiştir. En sık karşılaşılan iş kazası, kesicidelici alet yaralanması olarak tespit edilmiştir (%68,8). İş kazası geçirenlerin %36,9'u, kazaların nedeni olarak çalışanın güvenli olmayan davranışını göstermiştir. İş kazalarının, en sık servislerde (p=0,0001) ve hemşirelerde (p=0,001) olduğunu göstermektedir. Hemşirelerin iş kazasını bildirme oranları daha fazlaydı (p=0,04). Sonuç: Katılımcıların, iş kazasından korunma yöntemleri konusunda bilgili olmalarına rağmen, sahip oldukları bilginin uygulama ve davranışa yansımadığı görülmüştür. Bu da eğitim sisteminin sadece bilgi veren durumdan çıkartılıp, tutum ve beceri odaklı olarak değiştirilmesi gerekliliğini göstermektedirÖğe Kulak burun boğaz ve baş boyun cerrahisi polikliniğine başvuran hastaların birinci basamakta yönetimi(2017) Kocaöz, Ayben Mübeccel; Kocaöz, Deniz; Sunay, DidemAmaç: Aile hekimlerinin karşılaştıkları sağlık sorunlarının önemli bir bölümünü Kulak Burun Boğaz (KBB) ile ilgili hastalıklar oluşturmaktadır. Bu çalışmada bir eğitim ve araştırma hastanesinin KBB polikliniklerine başvuran hastaların ne kadarının birinci basamakta yönetilebilirliğini, hastaların konuyla ilgili tutumunu ve aile hekimliği uygulaması ile ilgili düşüncelerini belirlemek amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Nisan-Mayıs 2016 tarihleri arasında Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Kliniği polikliniklerine başvuran 300 hasta dâhil edildi ve bu hastaların sosyodemografik ve klinik özellikleri, başvuru şikâyetleri, bu şikâyetleri için aile hekimlerine başvurma durumları, aile hekimliğini kullanma durumları ve aile hekimliği uygulamasından memnuniyetleri sorgulandı, muayene sonrası KBB uzman hekimleri tarafından konulan tanılar kaydedildi.Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 49,04±16,17 yıl olup %64’ü kadın, %66’sı erkekti. En sık başvuru şikâyetleri boğaz ağrısı (%24,1), kulak ağrısı (%13,3), kulak çınlaması (%13,0), işitme kaybı (%12,3), burun/geniz akıntısı (%10,3), en sık konulan tanılar sıkışmış serumen (%16,7), akut farenjit (%10,0), tinnitus (%8,3), benign paroksismal vertigo (%7,7) ve akut otitis media (%7,0) idi. Hastaların %70,7’si KBB ile ilgili şikâyetleri için aile hekimlerine başvurmadığını, %18’i aile hekimlerinin yönlendirmesi ile KBB polikliniğine başvurduğunu, %62,3’ü bir yakınması olduğunda aile hekimlerine başvurmadığını belirtti. Evli olan katılımcıların aile hekimliğini kullanma sıklığı evli olmayanlardan anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05). Aile hekimliğini kullanan hastaların memnuniyet düzeyleri kullanmayan hastalara göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05).Sonuç: KBB polikliniklerine başvuran hastalara konulan tanıların çoğunun birinci basamakta yönetilebilir olduğu görüldü. Sevk sisteminin hayata geçirilmesi, aile hekimlerinin becerilerinin arttırılması ve toplumun bilinç düzeyinin yükseltilmesi ile aile hekimliği uygulamasının etkinliği arttırılabilir ve 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarının amaca yönelik kullanımları sağlanabilir.Öğe Palliative care resulting in the recovery of an ischaemic, ulcerated foot with indications for amputation: case report(2019) Benli, Ali Ramazan; Cebecık, Aybala; Korkmaz, Ufuk Turan Kürsat; Abacı, Malik; Sunay, DidemAim: The home healthcare services and palliative care services are co-ordinated in our hospital by the FamilyMedicine Department. With this case presentation, it was aimed to emphasise the importance of co-ordination ofthe palliative care unit with home healthcare services in the treatment and care of selected patients.Case: A 78-year old female was evaluated by the home healthcare services because of a wound in the left footwhich had not recovered for 2 years and was then admitted to the palliative care unit with an infected wound 4x 5 cm in the distal of the left ankle extending laterally. Amputation of the injured foot had been recommendedto the patient but she had refused that option. At the end of the 3rd week of palliative care, the foot wound wasseen to have improved and the patient was discharged with follow-ups to be made by home healthcare services.Discussion: Palliative care is a branch which aims to help patients who are not fully recovered because of a chronicdisease or who require end-of-life support. In the case presented here, a 78-year old female patient was monitoredby home healthcare services but routine dressing changes were not applied and further treatment was required.The patient was referred to the palliative care unit, was admitted and recovered with the appropriate treatment.Öğe Palyatif bakım merkezi ve evde sağlık hizmetlerinin birlikte çalışması örneği: karabük(2017) Benli, Ali Ramazan; Sunay, DidemAmaç: Bu çalışmada bir üniversite hastanesi palyatif bakım merkezinin (PBM) evde sağlık hizmetleri(ESH) ile entegre çalışma örneğinin sunulması ve PBM'nin bir yıllık hizmetlerinin tanımlanmasıamaçlanmıştır.Materyal ve Metot: KBÜ Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi PBM de 01.12.2015 ile 01.12.2016tarihleri arasında yatan hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri,mevcut hastalıkları, üniteye yatırılma nedenleri, hastanede kalma süreleri kaydedildi. Hastalara yatış vetaburculuk zamanlarında performanslarını değerlendirmek amacıyla uygulanan Karnofsky Performans(KPS) ve Palyatif Performans Skalaları (PPS) sonuçları kaydedildi. Bulgular: PBM de 01.12.2015 ile 30.11.2016 tarihleri arasında 149 hasta takip edildi. Hastaların yaş ortalaması 74,93±14,61 (min:17-maks:96) yıl olup, %43'ü (n=64) erkek, %57'si (n=85) kadındı ve servisteyatış süreleri ortalaması 14,50±12,03 (min:1- maks:79) gündü. En sık yatış nedenleri beslenme bozukluğuve dekübit ülserleri iken altta yatan hastalıklar en sık nörolojik bozukluklar ve malignitelerdi. Hastaların%78,52'si (n=117) yatağa tam bağımlı idi. Bir yıl içerisindeki mortalite oranı %12,08 (n=18) idi. Hastalarıntaburcu olduklarındaki KPS ve PPS skorları yatış zamanlarına göre daha yüksekti (p<0,001).Sonuç: Hastaların hastanede yatış sürelerinin optimal sürede tutulabilmesi, PBM ile ESH nin koordineliçalışmasına bağlı olabilir. Hastaların taburcu olduklarında değerlendirilen performansları ve potansiyelbakım ihtiyaç skorlarının yatış esnasındaki skorlarından daha yüksek olması palyatif bakımın öneminigöstermektedir.Öğe Self-assessment of residents in respect of attitudes to communication(Cambridge Univ Press, 2019) Kaya, Rustu; Benli, Ali Ramazan; Cebecik, Aybala; Sunay, DidemAim: As communication skills are essential for medical practice, many medical schools have added communication skills training to their curricula in recent years. The aim of this study was to determine and compare the attitudes to communication skills of family medicine, internal medicine and general surgery residents. Materials and methods: Family medicine, internal medicine and general surgery residents of three training and research hospitals and one university hospital in Ankara were included in this cross-sectional study. A questionnaire was used for obtaining information about age, gender, marital status, graduation date and whether receiving any training for communication skills. The Turkish version of the Communication Skills Attitude Scale was used. Results: In all, 58 (50%) family medicine, 30 (25.9%) internal medicine, and 28 (24.1%) general surgery residents were accepted to participate in the study. Of the 116 residents, 58 (50%) were female and 58 (50%) were male, with a mean age of 29.47 +/- 4.63 years, and 68 (58.6%) of them were married; 59.5% of the participants received training about communication skills and 56.5% of them received it at medical school. The mean positive attitude scale (PAS) score was 3.85 +/- 0.58, and the mean negative attitude scale (NAS) score was 2.42 +/- 0.52. The PAS scores of female residents were higher than those of males (P = 0.01). The PAS scores of residents who received communication skills training were higher than the scores of those who had not (P = 0.01). The PAS scores of family medicine residents were higher and the NAS scores were lower than those of internal medicine and general surgery residents. Conclusion: The communication skill attitudes of family medicine residents were better than those of internal medicine and general surgery residents.Öğe Türkiye’de tıp fakülteleri temel tıp bilimlerinin ders saatleri ve akademisyen sayılarının karşılaştırılması(2018) Benli, Ali Ramazan; Inci, Habibe; Cebecik, Aybala; Sunay, DidemGiriş: Tıp eğitimi uzun yıllar tartışılmış, çeşitli standardizasyon tanımlamaları yapılmış ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak yeni eğitim metotları gündeme gelmiştir. Başarılı bir hekimolabilmek klinik deneyimin yanı sıra çok iyi bir teorik alt yapı gerektirmektedir.Amaç: Türkiye’de eğitim veren tıp fakültelerinde temel tıp bilimi eğitiminde ders saatlerinin veakademisyen sayılarının üniversitelere göre değişiminin incelenmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Türkiye’de eğitim veren 82 tıp fakültesinden eğitim öğretim programlarına internet üzerinden ulaşılabilen 41 fakülteninders saatleri kaydedildi. Temel tıp bölümlerindeki öğretim üyelerininsayıları ve temel tıp bilimleri ders saatleri belirlendi. Analizler tanımlayıcı istatistikler kullanılarak gerçekleştirildi.Bulgular: Eğitim saati en fazla olan dersler Biyokimya (149 saat) ve Patoloji (127 saat) ve Mikrobiyoloji (124 saat) olurken tıp tarihi ve deontoloji dersi ile davranış bilimleri dersi en az eğitim saati olan derslerdi.En fazla temel tıp bilimleri öğretim elemanı Ankara Üniversitesi’nde(108 kişi) yer alırken Amasya Üniversitesi’nde hiç öğretim elemanı olmadığı belirlendi.