Yazar "Acat, Meryem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe İslam hukukuna göre izdırar halinde organ nakli(2022) Karıev, Aiitmamat; Acat, Meryemİslam inancında insan hayatı, saygın ve dokunulmaz emanetlerin başında gelmektedir. İnsanoğlu zaman zaman savaş, doğal afet, saldırı gibi dış tehditler ve sağlık problemleri gibi iç etkenlere bağlı olarak bu emaneti korumakta zorluk yaşamaktadır. Bu zorluklardan biri olan ızdırar hali, kişinin dinen yasaklanmış tasarruflarda bulunmaya mecbur kalmasıdır. İslam hukukunda muzdâr kimseye birtakım ruhsatlar tanınmıştır. Bu çalışmada ızdırar hali tanıtılmış ve günümüzdeki yansımalarından biri olan organ nakli hakkında bilgi verilmiştir. Organ nakli, güncel bir mesele olduğu için mezhep görüşleriyle irtibatı sınırlı tutulmuş, daha ziyade fetva meclislerinin kararları üzerinde durulmuştur. Elde edilen veriler doğrultusunda zaruretin bulunması, vericinin onayı, naklin vericinin sağlığını bozmayacağının tıbben kanıtlanması, naklin tedaviyi sağlayacağına dair güçlü kanaatin oluşması, gerektiği ölçüde tıbbi şartların bulunması ve belli bir ücret karşılığında yapılmaması şartıyla organ naklinin caiz kabul edilmektedir. Ancak vericinin maslahatı göz önünde bulundurularak canlı kimseden iki böbrek, iki göz, akciğerler ve kalp gibi hayati organların nakline izin verilmemektedir.Öğe İslam Hukukunda Akıl Hastalıklarının Muâmelâta Etkisi(2020-09-11) Acat, Meryemİslam Hukukunda cenin safhasından başlayarak, aklî ve bedenî gelişime paralel bir şekilde zamanla şekillenen ehliyet, dini-hukuki fiillere muhatap olunması hususunda birincil unsur olmaktadır. Aktif-pasifliğine göre edâ ve vücûb ehliyeti olarak ikili tasnifi yapılan bu unsurun, birtakım arızalar sebebiyle kısıtlanması veya tamamen ortadan kalkması söz konusudur. Kişinin ehliyetini olumsuz yönde etkileyen bu arızalar ise karşılaşılmış/kazanılmış olması açısından semâvî ve mükteseb arızalar şeklinde incelenmektedir. Burada önemli nokta kişinin ehliyet arızasının olması durumunda yapılacak hukuki işlemlerin hangi doğrultuda etkileneceğidir. Günümüzde akıl hastalığı olarak adlandırılan şizofreni, Alzheimer, epilepsi gibi pek çok rahatsızlığın İslam Hukukunda cünûn, ateh, sefeh gibi değişik başlıklar altında incelenmesi gerekmektedir. Nitekim akıl hastalığı kapsamındaki her rahatsızlığın cünûn başlığı altında ele alınması doğru bir tespit olmayacaktır. Nitelikleri itibariyle şizofreni cünûn derecesindeyken; Alzheimer evrelerine göre ateh ya da cünûn olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan Obsesif Kompulsif Bozukluk edâ ehliyetini etkilemezken; patolojik kumar bireyi sefih noktasına getirmektedir. Kişinin ehliyetini farklı yönlerden etkileyen bu hastalıkların muâmelât sahasında da çeşitli tezahürleri görülmektedir. Bu çalışma tıp literatüründe akıl hastalığı olarak kabul görmüş rahatsızlıkların, İslam Hukukunda ehliyete etkisi açısından hangi noktada değerlendirilmesi gerektiğini ve muâmelât konusuna tesirlerini kapsamaktadır. Neticede geçerli bir hukuki işlem yapabilmek ya da var olanları sürdürebilmek hususunda Şizofreni, Alzheimer ve Patolojik Kumar hastalıklarının mecnûn, ma’tûh ve sefih olma açısından etkilerinin görüldüğü, ele alınan diğer hastalıkların edâ ehliyetinde bir kısıtlama hâlini oluşturmadığı saptanmıştır. ?Öğe Türkiye’deki katılım bankaları açısından 5411 sayılı bankacılık kanunu’nun değerlendirilmesi(2023) Acat, Meryem; Hank, NaimBu araştırma katılım bankalarının faaliyetlerini düzenleyen 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu'nun, İslâm hukuk kurallarına uygunluğunu incelemeyi amaçlamaktadır. Katılım bankalarının faaliyetlerinin konvansiyonel bankalardan farklı olmasıyla birlikte, katılım bankalarının tâbi olduğu kanunun İslâm hukuku hükümlerine uygun olduğu varsayılmaktadır. Bu kapsamda Türkiye'de bankaların işleyişini düzenleyen kanun maddeleri ele alınmıştır. Ayrıca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği'nin (TKBB) işlevleri incelenmiştir. Türkiye’de katılım bankacılığının tarihi ve faaliyet gösteren katılım bankalarının fon kullandırma yöntemleri üzerinde de kısaca durulmuştur. Türkiye’deki faaliyet gösteren altı katılım bankası zikredilmiş ve bunların tarihçesi hakkında bilgiler verilmiştir. Yasal çerçeveyi belirlemek amacıyla ilgili kanunda katılım bankalarıyla doğrudan bağlantısı bulunan yedi madde tahlil edilmiştir. Bu araştırmada Türkiye'de katılım bankalarının faaliyetlerini düzenleyen yasal maddelerin izini sürmek için tümevarım yaklaşımı ve ilgili yasal maddelerin, bu bankaların faaliyetlerini düzenleyen İslâm hukuku hükümlerine ne ölçüde uygun olduğunu analiz etmek için analitik bir yaklaşım kullanılmıştır. Öncelikle bu kanunun açık bir şekilde katılım bankacılığından bahsedip bahsetmediği ve konvansiyonel bankalar ile katılım bankalarını ayırıp ayırmadığı incelenmiştir. Daha sonra katılım bankalarının sisteminin 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’na uygunluğu üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. Bu araştırma katılım bankalarının yönetiminde temel teşkil eden Bankacılık Kanunu’nun ele alınması sebebiyle önem arz etmektedir. Çünkü bu kanunun incelenerek konuyla ilgili maddelerinin analiz edilmesi, katılım bankalarının uygun bir şekilde faaliyet gösterip göstermediğinin saptanması noktasında yardımcı olmaktadır. Konvansiyonel bankalar ve katılım bankaları için ortak olarak kullanılan kanunun her iki banka türünün faaliyetleri için de uygun olması gerekmektedir. Ayrıca bu kanunun katılım bankalarının amacına uygun bir şekilde faaliyet gösterebilmesi için İslâm hukuk kurallarına aykırı olmaması temel şartlardan biridir. İki bankanın yönetim sistemleri arasında tek kanunla söz konusu uyumun sağlanması mümkün olmadığından katılım bankaları için müstakil bir kanunun oluşturulması ihtiyacı doğmaktadır. Araştırmadan ulaşılan sonuçlar arasında en önemlileri şunlardır: 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu, ilgili bankaların İslâm hukuku kapsamındaki yönetimine ilişkin yeterli maddelerden yoksundur. Bu nedenle ilgili bankaların Türkiye'deki İslâm hukuku kurallarına uyumu konusunda kesin sonuçlar çıkarılamaz. Türkiye’deki konvansiyonel ve katılım bankalarının tamamı 01.01.2005 tarihinde 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’na bağlanmıştır. BDDK finans şirketlerinin faaliyet düzenlemelerini ve denetlemelerini gerçekleştirmekte; TKBB de katılım bankalarının hak ve menfaatleri üzerine çalışmalar yapmaktadır. 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun katılım bankaları ile ilgili düzenlemelerin olduğu yedi maddenin incelemesi sonucunda katılım bankalarının İslâm hukuk kuralları çerçevesinde yönetilmesine dair yeterli miktarda madde bulunmadığı kanaati oluşmuştur. Bu yedi maddede yeterli bulgu olmamasından dolayı da Türkiye’deki katılım bankalarının İslâm hukuk kurallarına uygunluğuna dair kesin bir sonucuna ulaşılamamaktadır. Türkiye’deki katılım bankalarının İslâmî esaslara göre sıkı bir şekilde yönetilebilmesi için mevcut kanunlardan özel bir Katılım Bankacılığı Kanunu’nun çıkarılması ve bu kanuna paralel olarak Katılım Bankalarını Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun kurulması gerekmektedir. Diyanet İşleri Yüksek Kurulu (DİYK), BDDK ve TKBB ile işbirliği, Katılımcı Bankacılık Kanunu'nun fetvalarla desteklenmesi ve resmiyet kazanması açısından önemlidir. Bu kanunun çıkarılması sürecinde İslâm hukukunun kaynak zenginliğinden faydalanmak gayesiyle, tek bir fıkhî mezhebin görüşlerine bağlı kalınmaması önerilmektedir.